Türk tarihinde atlı kültürün önemi kelime dağarcığında da ortaya çıkmaktadır. 11.yy’da ünlü Türk dilci ve etnografya araştırmacısı Kaşgarlı Mahmut’un “Divanû Lügat-it – Türk” adlı eserinde at ile ilgili olarak tespit edilmiş 180 civarında isim, atasözü ve deyim yer almaktadır. Atın Türk kültüründe önemi vurgulayan bir diğer eser de El- Cahiz’in 9. yy ’da kaleme aldığı “Türklerin Faziletleri” adlı eseridir. Yazar eserde atın önemini “ Türkün silahı, hayvanı, koşu takımları ile ilgili her şey yanında bulunur… Türk hızla koşan at üzerinde dört yana ok atar… Türk atını kendisi terbiye eder, yetiştirir, adını söyleyince atı onu takip eder… Türkün ömrünün fazlası atının üzerinde geçer…” gibi ifadelerle ortaya koymuştur.
Atlı yaşam kültürü, siyasi gücüde beraberinde getirmiş atın savaş meydanlarında kullanımına olanak sunmuştur. Okçuluk ve binicilik sanatında elde edilen maharetler bir araya getirilerek atlı okçuluğu meydana getirmiştir.
Okçuluk bir avlanma, savaş ve spor dalı olarak Türklerde köklü bir tarihe sahiptir. Dolayısıyla yayla at üstünde eğitimi, ferdi veya toplu kullanım şekilleri geliştirmiştir.
Türkler tarih sahnesine ok ve yay ile girmişlerdir. Göktürklerde ok adanmışlığın, yay üstünlüğün sembolüdür. Ok ve yay kutsal bir niteliğe sahiptir. Ok ve yay üzerine edilen yeminlerin özel bir önem taşımaktadır. Mesela Dede Korkut Masallarında bir Türkün, Alp sayılabilmesi için uçan kuşu okla avlayabilmesi şarttır.
4000 yıl önce Türk boylarında, her yıl yapılan ve üç gün süren şölenlerde, bir atlas mendil içine küçük bir hedef çizilir ve 25 adımdan yarış yapılırdı. Bu yarışlara erkekler ve kadınlar katılır, birinci olan bir hafta süreyle obasına erkek ise başbuğ, kadın ise ece ilan edilirdi. Ata binmek ve ok atmak Türklerin doğal bir uğraşıydı. Ayrıca Türklerin her şölen ve eğlencelerinde yer alan ok atma ve yay germe yarışmalarını, duran veya hareketli hedeflere at üzerinde dörtnala giderken yaptıkları görülmektedir.
Oku bir savaş aracı olarak geliştiren Türkler onu çağdaşlarından çok ayrı bir taktik ile kullanmışlardır. Savaşların kızıştığı ve kritik bir hal aldığı sıralarda Türkler düşmanlarını atlatmak için savaş alanını terk eder gibi atlarıyla kaçmaya başlarlar; bu arada dörtnala koşan atlarının üzerinde doğrulup geriye doğru attıkları oklarla kendilerini kovalayan düşmanı şaşkına çevirirlerdi. Onların kovalamaktan vazgeçtiği bir anda, bütün hızlarıyla tekrar geriye dönen Türkler düşmanlarını bozguna uğratırlardı.
Günümüzde Atlı Okçuluk müsabakaları “Tabla bendi (Türk Parkuru)” ve “Kabak bendi” olmak üzere iki çeşittir. Tabla bendinde farklı mesafelerdeki üç hedef, okla vurulur. Hedefte 15 cm çaplı alana isabet +6 puan, 30 cm çaplı alana isabet +4 puan, dış alana isabet +2 puan alır. Eğer sporcu süratini doğru ayarlar ve 10 saniyeden kısa sürede en az iki hedefe isabet sağlarsa +1 puan; daha uzun süredeyse -1 puan alır. 14 saniye ve üzerinde geçtiği turda puanı sıfırlanır.
Kabak bendinde kikaç ve kabak olmak üzere iki hedef vardır. Kikaç hedefi yerde bulunmaktadır. Kabak atışı ise atlı okçunun, hedefe doğru dörtnala giderken atının boynuna yattıktan sonra yukarıya dönerek yaptığı atışın ismidir. 13.yy’da Memluk coğrafyasında bir direğin üzerine kabak yerleştirilerek oynandığından bu özgün adını günümüze kadar koruduğu düşünülmektedir. Daha sonraları Türk çevrelerinde kabak atışı için birçok farklı hedef kullanılmıştır.
Kaynakça:
KAFESOĞLU, İbrahim, İslam Ansiklopedisi, At, s: 26-28
KOÇKAR, M.Tekin, www.atveinsan.com, Atın Kısa Tarihi
TUNÇ, Ali, Osmanlı Devletinde Spor (Okçuluk), Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,2000
YILDIRAN, İbrahim, Türk Kültüründe Atlı Hedef Okçuluğu Olarak Kabak Oyunu ve Osmanlılardaki Görünümü, www.tarihtarih.com